95 YIL SONRA KARADENİZ YENİDEN ÇIRPINIYOR
Son zamanlarda pek gündemde olmasa da ” Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına” adlı şarkı, uzun yıllar Türk dünyasının repertuarında en üst sıralarda yerini aldı.
Her şiirin, her şarkının bir dip notu, bir hikayesi olduğu gibi ” Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına” şarkısının da bir dip notu, bir hikayesi var.
1918’lerde Stalin döneminde Sovyet ordusu ve Ermeni kaçkınları Azerbaycan’da bir soykırım başlattı, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusu da Azerbaycan’da Sovyet ordusuna karşı bir mücadele verdi, “Çırpınırdı Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına” şarkısı işte bugünlerde Azerbaycan’ın Mehmet Akif’i, Azerbaycan’ın istiklal marşını yazan Ahmet Cevat tarafından yazıldı ve Ahmet Cevat daha sonra Stalin tarafından kurşuna dizildi, bugün Nostalji olan bu şarkının dip notu böyle.
Bugün bizdeki Hürriyet ve İhtilafçıların uzantıları ve Azerbaycan’daki Sovyet Politbüro uzantıları Enver ve Nuri ismini pek sevmeseler de, bugün Türkiye’de de, Azerbaycan’da da Enver ve Nuri Paşa sevgisi devam ediyor.
Bugünde Azerbaycan’da sıkıntılar var, bir avuç Ermenistan, petrol ve doğalgaz zengini Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini işgal etti ve soykırım yaptı, aklı ve talimatı dışarıdan alan Azeri yönetimi Ermenistan karşısında güçlü bir ordu kuramadı, zaten aklı ve talimatı dışarıdan alanlar, ya güçlü bir ordu kuramazlar, yada güçlü orduları tasfiye ederler.
Karabağ’ın durumu bugün daha da kötü, İsrail’in Filistin’de yaptığı gibi Ermenistan’da bugün Karabağ’da yeni yerleşim bölgeleri oluşturuyor, dün Karabağ’a yerleştirilen bir gurup İran ve Irak Ermenilerine ilaveten, bugünde 7 bin Suriyeli Ermeni Türkiye ve Bulgaristan üzerinden Karabağ’a yerleştirildiği gündemde.
Yani 95 yıl sonra Karadeniz yeniden çırpınıyor.
Bazı okurlarım elbette diyecekler ki, kardeşim sen geç Azerbaycan’ı, geç Karabağ’ı, dert ve sıkıntı yanıbaşımızda, sen yanıbaşımıza bak diyecekler.
Elbetteki yanıbaşımıza bakacağım ama, bugünler Hocalı katliamının yıldönümü, daha büyük katliamlarında alt yapısı hazırlanıyor, ben Azerbaycan derken, benim derdim Azerbaycan Politbürosu değil, benim derdim Azerbaycan halkı ve Elçibey’in kemiklerinin sızlamaması…
Yanı başımıza bakacak olursak, elbette ki sıkıntının büyüğü yanı başımızda, mesela Saddam gitsin dedik, Saddam gitti ama, Saddam’dan sonra Kuzey Irak’ta bir kürt bölgesi oluştu, her ne kadar bugün konjoktürel olarak Kuzey Irak’la dost gibiysek de, yarın Kuzey Irak Türkiye’nin bütünlüğü için bir tehdit oluşturacak, işte bu bir dert.
Şimdide Esad gitsin diyoruz, Esad’ın gitmesiyle Suriye’nin kuzeyinde de muhtemelen bir kürt bölgesi oluşacak ve bu bölgede Türkiye’nin bütünlüğüne tehdit oluşturacak, bu da ayrı bir dert.
Türkiye’nin Güneydoğusuna yazılan senaryolar zaten dertlerin en büyüğü.
Şemdin Sakık’ın muteber bir tanık olması bir dert, Aponun sayınlığa terfi etmesi ve barış güvercini olarak lanse edilmesi bir başka dert.
Milletsiz ülke senaryosuna hiç girmeyelim, milletsiz ülke senaryosu apayrı bir dert, velhasıl dert çok.
Elbette ki bu tabloyu çok karamsar bulan okurlarım da olacak, senin İmralı barış sürecinden haberin yok mu diyenler olacak.
Elbette ki İmralı sürecinden haberim var, eğer küresel güçler PKK’dan desteğini çekmişse, PKK’nın yerine yeni bir örgüt ikame edilene kadar süreli bir barış gelecek, ama bu barışın karşılığı ne olacak, bu da ayrı bir soru işareti.
PKK’nın yerine yeni bir örgüt ikame derken, küresel güçlerin bizi bu tarihi misyon ve bu coğrafya da terörsüz bırakmayacakları açık bir gerçek, bu gerçeği tarihi süreç içinde hep yaşadık.
Küresel güçler Türkiye’yi neden terörsüz bırakmazlar sorusunun cevabı ise, terörsüz bir Türkiye süper güç olur da ondan.
Fuzuli sanki bugünleri görmüşte yazmış gibi, peki ne demişti Fuzuli;
Dert çok
Hem dert yok
Düşman Kavi
Talih Zebun